14 Nisan 2019 Pazar

Meleğin Düşüşü ~Kitap Yorumu

Kıyamet melekleri yeryüzüne inip tüm dünyayı yakıp yıktığından bu yana altı hafta geçti. Gündüzleri sokak çeteleri hüküm sürüyor, geceleri korkunun ta kendisi. Bir gün savaşçı melekler küçük bir kızı kaçırdılar, tekerlekli sandalyeye mahkum, aç biilaç halde, ufacık bir kızı. Kızın ablası, Penryn, kardeşini kurtarmak için elinden geleni ardına koymayacak. Buna, aslında düşmanı olan bir melekle bir anlaşma yapmak dahil olsa bile. Raff e, kanatları kesilmiş, gücünü yitirmiş bir melek. Binlerce yıl savaştıktan sonra şimdi hayatı, gencecik bir kızın ellerinde. Penryn ve Raff e, korkunun ve tuhaf yaratıkların hüküm sürdüğü bir dünyada bir başlarınalar, hayatta kalmak için de birbirlerine ihtiyaçları var. Her şeye rağmen sağ kalıp düşman meleklerin inine gitmeliler. Penryn burada kardeşini bulmayı umut ediyor. Raffe ise binlerce yıllık düşmanlarına karşı tek başına savaşıp kanatlarını ve eski gücünü yeniden kazanmayı.
 (Tanıtım bülteninden)
İlk Baskı Yılı : 2012
Sayfa Sayısı : 316
Dil : Türkçe




Son zamanlarda kitap okuyamıyorum sanıyordum. Son zamanlar dediğim de, bir üç sene kadar, maalesef. Eskiden bunaldığımda kitaba sarılırdım, şimdi öyle değil nedense. Okuma konusunda kendime gelmem gerektiğini de biliyordum tabi ama aynı anda beş farklı kitap okuyan bir insan haline geldiğimden, her şeyi yarım bırakmaya meyilli bir halde olduğumdan, doğru düzgün okuyamıyordum, özetle. Ta ki Meleğin Düşüşü'nü okumaya başlayana kadar. 310 sayfayı iki günde bitirdim. Epeydir böyle hızlı tükenen, güzel bir fantastik okumamıştım. O kadar iyi geldi ki... Fantastik seriler birbirlerini sürekli tekrarladıklarından okurken keyif almıyordum, okumayı azaltmış, başka sulara yelken açmıştım. Ama bu kitap öyle değil. Daha en başından içine çekiyor. Sıradan bir sahneyle değil, aksiyon, gerilim filmlerinden fırlamış gibi  bir sahneyle başlıyor. Baş karakterimiz Penryn, olan bitenden, meleklerin gelişinden altı hafta sonra, annesi ve kardeşiyle birlikte terk edilmiş bir apartmandan apar topar çıkıyorlar. Bu sahnenin hemen ardından Raff'la tanışıyoruz. 

İçeriğinde yalnızca heyecan yok, eğlenceli sahneler de fazlasıyla var. Ayrıca fazlalık gibi gelen bir karakter de yok. Hepsi yerli yerinde, hoş. Okurken bazı sahnelerde aklıma Açlık Oyunları geldi. Sonlara doğru bir sahnede de gariptir ki True Blood'daki Eric karakteri gözümde canlandı. Kitaplarındaki değil, dizideki. Bir tek kitabın sonlarına doğru tahmin ettiğim birkaç bir şey ortaya çıktığından, şaşırttı diyemeyeceğim. Beynim fantastik öğelerle dolu. Ne yapabilirim. *-* Yine de şaşırmayacağımı bile bile atlı kovalıyor gibi elimden bırakamadan kendini okuttu tabi ki. Meleklerden bahsetmişken, ben Raff'ı Fısıltı Serisindeki Patch'den daha çok sevdim. Siz de Patch'i sevdiyseniz Raff'a mutlaka bir şans verin. Fantastik seviyorsanız da öyle. 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder